Görünmeyen Hazinelerimiz: Somut Olmayan Kültürel Miras
Yazının Giriş Tarihi: 01.10.2025 16:10
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.10.2025 16:15
Bir milletin en değerli mirası yalnızca taş yapılar, tarihi eserler ya da müzelerde sergilenen objeler değildir. Çoğu zaman farkına bile varmadan içimizde yaşattığımız gelenekler, ritüeller, türküler, oyunlar ve sözlü anlatılar da en az onlar kadar kıymetlidir. İşte bu zenginlik “somut olmayan kültürel miras” olarak adlandırılır.
Bir ninenin torununa öğrettiği ninni, köy meydanında oynanan halay, düğünlerde söylenen maniler ya da kış gecelerinde anlatılan masallar… Bunların hiçbiri elle tutulmaz, gözle ölçülmez. Ama bizi biz yapan hafızanın ayrılmaz parçalarıdır.
UNESCO’nun da vurguladığı gibi, bu miras kuşaktan kuşağa aktarıldığında anlam kazanır. Ancak modernleşmenin hızlı temposu, göçler, dijitalleşme ve değişen yaşam tarzları, bu değerlerin sessizce kaybolmasına yol açıyor. Bugün çocuklarımızın çoğu bir halk oyununun adını bile bilmiyor, eski masalları yalnızca kitaplardan öğreniyor.
Oysa bu miras, toplumsal dayanışmayı güçlendiren, aidiyet duygumuzu pekiştiren bir köprü işlevi görüyor. Bir türkü dinlediğimizde geçmişle bağ kuruyoruz, bir oyun oynadığımızda ortak bir sevinç yaşıyoruz.
Bize düşen görev, bu mirası koruyup yaşatmak. Belki de ilk adım çok basit: Büyüklerimizin anlattıklarını dinlemek, çocuklara masal okumak, yerel festivallere katılmak ya da yöresel bir yemeğin hikâyesini öğrenmek. Çünkü “somut olmayan” bu hazineler, aslında ruhumuzun en somut parçalarıdır.
Unutmayalım, sahip çıkmazsak sessizce yok olacaklar. Ama yaşatırsak, yarınlara gururla taşıyacağımız bir kimlik mirasına dönüşecekler.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İklim Yıldız
Görünmeyen Hazinelerimiz: Somut Olmayan Kültürel Miras
Bir milletin en değerli mirası yalnızca taş yapılar, tarihi eserler ya da müzelerde sergilenen objeler değildir. Çoğu zaman farkına bile varmadan içimizde yaşattığımız gelenekler, ritüeller, türküler, oyunlar ve sözlü anlatılar da en az onlar kadar kıymetlidir. İşte bu zenginlik “somut olmayan kültürel miras” olarak adlandırılır.
Bir ninenin torununa öğrettiği ninni, köy meydanında oynanan halay, düğünlerde söylenen maniler ya da kış gecelerinde anlatılan masallar… Bunların hiçbiri elle tutulmaz, gözle ölçülmez. Ama bizi biz yapan hafızanın ayrılmaz parçalarıdır.
UNESCO’nun da vurguladığı gibi, bu miras kuşaktan kuşağa aktarıldığında anlam kazanır. Ancak modernleşmenin hızlı temposu, göçler, dijitalleşme ve değişen yaşam tarzları, bu değerlerin sessizce kaybolmasına yol açıyor. Bugün çocuklarımızın çoğu bir halk oyununun adını bile bilmiyor, eski masalları yalnızca kitaplardan öğreniyor.
Oysa bu miras, toplumsal dayanışmayı güçlendiren, aidiyet duygumuzu pekiştiren bir köprü işlevi görüyor. Bir türkü dinlediğimizde geçmişle bağ kuruyoruz, bir oyun oynadığımızda ortak bir sevinç yaşıyoruz.
Bize düşen görev, bu mirası koruyup yaşatmak. Belki de ilk adım çok basit: Büyüklerimizin anlattıklarını dinlemek, çocuklara masal okumak, yerel festivallere katılmak ya da yöresel bir yemeğin hikâyesini öğrenmek. Çünkü “somut olmayan” bu hazineler, aslında ruhumuzun en somut parçalarıdır.
Unutmayalım, sahip çıkmazsak sessizce yok olacaklar. Ama yaşatırsak, yarınlara gururla taşıyacağımız bir kimlik mirasına dönüşecekler.